Yaşlı Türkiye!

Yayınlama: 17.08.2023
A+
A-

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, 65 yaş ve üzeri nüfusumuzdaki artışa dikkat çekiyor.

2002’de yüzde 10’a yaklaşmış yaşlı oranı, 2024’de ise yüzde 15’in üzerine çıkacağı tahmin ediliyormuş.

Bir önceki Bakan Derya Yanık da, muhtelif zamanlarda benzeri şeyler söylemişti:

“2002 yılı itibarı ile 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 9.9’a erişti. Bu oranın 2030’da yüzde 12.9’a, 2040’da ise yüzde 16.3’e ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bizi en çok ilgilendiren nüfusumuzun dramatik bir şekilde azalıyor olması. Türkiye’nin doğurganlık oranı 1.7 düzeyine düştü ki, 1.9 geri döndürülemezlik eşiği. Nüfusun en fazla yaşlandığı Kıta Avrupası’ndan bile 4-5 kat hızlı yaşlanıyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte huzurevlerine, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerine daha çok ihtiyacımız olacak.”

Tamam, bu belli.

Nüfusumuz “dramatik” (hatta trajik) bir şekilde azalıyor ve yaşlanıyor.

Çare?

Bu işin çaresi, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin sayısını arttırmak mı?

Ekonomideki gelişmeler bunu dayatıyor…

Ve daha da önemlisi, yaşlılar artık katlanılamaz yük olarak görülüyor.

“Yemem yedirir, içmem içirir, anneme babama çiçekler gibi bakarım!” şuuru, ne ailelerde veriliyor, ne de okullarda…

Dedelerinin, ninelerinin itilip kakıldığını gören çocuklarınızdan, büyüdüklerinde ne yapmalarını beklersiniz?

Anneler, babalar , evlâtlarına “Siz de bizim gibi yapın, bizi yaşlandığımızda, tek başına kaldığımızda bir kenara atın!” mesajını vermiş oluyorlar aslında!..

Kendi kuyularını kazıyorlar!..

YAŞLANMAYLA MÜCADELE!

Yetkililerimiz, geleceğe dönük tahminlerini dile getirmekten ziyade…

Nüfus artış hızındaki dramatik düşüş ve yaşlanmadaki dramatik artışla mücadele için neler yapılması gerektiğini söyleseler …

Bunları projelendirip, plânlasalar ne iyi olacak.

Sayın Mahinur Özdemir Göktaş, Türkiye’nin hızla yaşlanmasına ve Türkiye’de ilk defa yapılacağını duyurduğu “Yaşlı Profili Araştırması”na dikkat çektiği konuşmasını

“Huzurevi”nde yapmış.

75. Yıl Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde.

Vahşi batı kapitalizminin “Şu yaşlılar ayak altlarında dolaşıp da gençleri köle gibi çalıştırmamıza engel olmasınlar!” diye icat ettiği yerlere biz “huzurevi” diyoruz.

Bizim kültürümüzde, aile büyüklerinin “yük olarak görülüp” bir yerlere atılmaları akıldan bile geçmezdi.

Bırakın, Osmanlı Dönemi’ni…

Benim çocukluk yıllarımda bile, anne-babanın bir yerlere atılması fevkalade ayıp karşılanırdı.

Osmanlı Devri’nden kalan Darülaceze’miz var bizim.

Bakıma muhtaç insanlara sahip çıkan müessese.

Adına “Huzurevi” dediğimiz yerler ise, yaşlılarımıza “bakma” mükellefiyetini yerine getirmediğimiz için sayıları hızla artan, artacak olan yaşlı merkezleri.

“Huzurevi” kelimesi süslü ambalaj.

Bebeklerimizi “yuva”lara, yaşlılarımızı ise “huzurevlerine” atıyoruz!

Diyeceksiniz ki,

Sayın Aile Bakanı ne yapsın, çocuklara anne babaya sahip çıkma şuuru mu yüklesin?

Bu şuuru okullarda vermek istesen, öğretmenlerin yüzde kaçı yaşlı anne babalarıyla birlikte yaşıyor ki?

Her şeyden önce, çocuklar “bizler”den, “Yaşlı dediğin taşınmaz yüktür!” mesajını almıyor mu?

Demek oluyor ki, nüfus artış hızımızın dramatik, dahası trajik bir şekilde düşmesini izlemekle yetineceğiz!

Yaşlı oranının hızla artması karşısında, yapabildiğimiz en “şık” hareket “huzurevi” ambalajıyla sunulan soğuk mekânların sayısını hızla arttırmak!..

Aslında iyi bir “sektör” bu, üst gelir grubuna hitap eden “özel huzurevleri”nin sayısını arttırmak “genç işsizlik” probleminin çözümüne bir miktar katkı da sağlayabilir!..

Vahşi kapitalizm dedikleri!

Huzurevi sayısını arttırmaktan, “yaşlı profili”nin çıkartılacağını ve buna göre ayarlamalar yapılacağını söylemekten başka bir şey yapamaz mı Devletimiz?

10 Milyona yaklaşan üniversite öğrencisi sayısını azaltmak, 12 yıl mecburi eğitim uygulamasına son vermek gibi…

İsteyen gençlerin hayata erken yaşta atılmalarının yolunu açmak, bunu teşvik etmek gibi…

Saçma sapan engelleri önlerinden kaldırmak gibi!

Misal:

Bir “memur” arkadaşımız var.

Dedi ki,

“İlle de dört yıllık üniversite… Ne saçma! Çocuklarımla birlikte bambaşka bir yol haritası çizdim. Baktım ki, öyle harıl harıl ders çalışmak gibi bir merakları yok. Vakti zamanında, mesleğe yönlendirdim. Şimdi üçü de usta. Genç yaşta hayata atıldılar, mesleklerini ellerine aldılar. Genç yaşta ev, araba sahibi oldular. Evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar. Ben de genç sayılabilecek yaşta torun sevmeye başladım. Şimdi bakıyorum da… Çocuklarını ille de dört yıllık bölüm diye zorlayan arkadaşlarımın evlerinde büyük sıkıntılar var. Çocukların yaşları geçmiş… İşlerini güçlerini oturtamamışlar. Aileleriyle aralarında tartışmalar, hatta çatışmalar var… Ben ve çocuklarım gittiğimiz yoldan çok memnunuz ve herkese tavsiye ederiz!”

x

işte size bir başka yol.

Devletimizin de teşvik edebileceği, etmesi gereken bir yol.

Bu yazıyı, “12 yıl mecburi eğitim meselesi”ni derinlemesine ele alarak devam ettirmek lâzım.

Ben, bu uygulamaya yüzde yüz karşıyım.

Ve değişmesi için elimden ne gelirse yapacağım!..

Bir sonraki yazıda buradan devam İnşaAllah.

Milat

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.