Kıtanın Orta Doğu’daki ilgisizliği ve dramatik güven kaybı, Batı’nın Ukrayna üzerindeki küresel duruşunu ciddi şekilde zayıflattı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın dünyanın dört bir yanındaki birçok ülkeyle, özellikle de daha iyi bir terim olmadığı için “küresel güney” etiketi altında bir araya getirilen ülkelerle hesaplaşma anını tetikledi.
Politico’nun haberine göre; son birkaç yılda Kıta’nın dünyanın geri kalanıyla ilişkisi birbirini izleyen yanılsama, uyanış, sosyal yardım ve yeniden paketleme aşamalarından geçti ve sonunda resmi konumunun gerçek anlamda yeniden düşünülmesinin ilk ürkek sinyalleri geldi.
Ancak Avrupa’nın Orta Doğu’daki savaşa yaklaşımı artık bu ilk adımları dramatik biçimde geriletmiştir. Ve şimdi önünde başlangıçta olduğundan çok daha zorlu bir iş var. Avrupa, nihai yenilgiyi kabul eden “ya bizimle ya da bize karşı” paradigmasından kendini kurtardı. Diplomatik erişimini genişletmesi ve görüşlerini daha iyi açıklaması gerektiğini anlamıştı. Her şeyden önce muhataplarının hayal kırıklıklarını, taleplerini ve isteklerini dinlemesi ve onlara anlamlı teklifler sunması gerektiğini anlamıştı.
Bu, Küresel Ağ Geçidini yeni Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Koridoruna bağlamakla başlayan bir yeniden paketlemeden biraz daha fazlası olarak başlarken, Avrupa kurumları, küresel güneydeki ülkelere ulaşmak için ofisler ve büyükelçiler atayarak uygulamaya yavaş yavaş uyum sağlamaya başladı. başka ne gibi daha iyi fırsatlar sunabileceklerini öğrenin.
Demografik olarak dünyanın çoğu, Rusya’yı kınamaktan kaçınan birkaç düzine ülkede yaşıyor; Çin ve Hindistan bunun en bariz örnekleri… Ve Moskova’yı kendi sözleriyle eleştirenlerin arasında bile çok daha azı bu konuda herhangi bir şey yapmaya istekliydi; bu ister Ukrayna’yı desteklemek olsun, ister Rusya’ya yaptırım uygulamak olsun.
Ancak Avrupa, “ne bizimle ne de bize karşı olan” bu ülkelerle başa çıkmakta zorlanırken, bu değişim henüz başlangıç aşamasındaydı. Geçmişteki sömürgeci ve yeni-sömürgeci günahların tam olarak ne kadar tanınması gerekliydi? Ve Avrupa, kabaca işlemsel ilişkilere dalmadan, değerler hakkında ders vermeyi nasıl bırakacaktı? Ya da başka bir deyişle, patronluk taslayan banyo suyunu çöpe atarken değerleri nasıl koruyacağı merak konusu…