Türkiye’nin gündemi, Türkiye’yi seven herkesin avucunda bir kor gibi. Türkiye’nin kendisi yüreklerimizi ısıtıyor ama gündemi ise yakıyor. Meslek büyüğüm ve usta gazeteci sayın Serdar Arseven ile Türkiye’nin gündemine ilişkin konuşmaya, dertleşmeye devam ediyoruz. Ben soruyorum, Serdar Arseven Ağabey içtenlikle cevaplıyor. Sözü fazla yormadan soru-cevaplarımıza geçelim…
Miraç Yinanç: Trump başkan seçildiğinde Türkiye’de bazı çevreler adeta bayram yapmıştı. Siz ise Trump’tan büyük kelekler geleceğini yazmış ve söylemiştiniz. O kelekler geldi galiba…
Serdar Arseven: Maalesef yine tahmin ettiğimiz gibi oldu. Bizdeki bazı yalap şalap tipler, epeyce de kompleksli tipler, her gördükleri hıyara ellerinde tuzla koşuyorlar. Bunlar sözde dış politika uzmanları, sözde kanaat önderleri. İliştirilmiş embedded tipler. İster ABD’ye bakın, ister Çin’e bakın, ister Rusya’ya bakın aynı tabloyu göreceksiniz. Şimdilerde Trump’ın Beyaz Saray’da misafir ettiği katil Netanyahu sandalyesini büyük hürmet gösterisiyle çekmesinin ve dünya aleme siyonizme bağlılığını ilan etmesinin şaşkınlığı bazı çevrelerde yaşanıyor. Oysa şaşılacak ne var ki… Hatırlarsanız ayaktaki Putin’e oturduğu yerden tenezzül buyururcasına el uzatmıştı katil Netanyahu. Bu bir hiyerarşi vurgusuydu. Herkes yerini bilmeliydi. Dünya alemi de gerçek patronun kim olduğunu bilmeliydi. Soykırım suçlusu Netanyahu’nun Biden koltuktayken, Kongre’de çılgınca alkışlandığını da gördük. Şimdi de Trump, hizmetine kaldığı yerden devam ediyor. Trump, Netanyahu’nun huzurunda Gazze’de etnik temizlik yapacağını, 1,8 milyon Gazzeliyi vatanlarından süreceğini, Gazze’yi ABD askeriyle işgal edeceğini duyurdu. Dahası, şu sözleriyle soykırım mağduru Gazzelilerle dalga geçti: “Mısır ve Ürdün, Gazzelileri kabul etmeyeceklerini söylüyor. Ben ise kabul edeceğine inanıyorum. Gazze’ye bakarsanız, ayakta neredeyse hiç bina kalmamış. Kalanlar da yıkılmak üzere. Şu anda Gazze’de yaşanmaz! Başka bir yer bulmamız gerektiğini düşünüyorum! Eğer insanları kalıcı olarak yerleştirebileceğimiz, güzel evlerde yaşayabilecekleri, mutlu olabilecekleri, ölmeyecekleri yerlere yerleştirebilirsek çok daha iyi olur.” Görüyorsunuz, nasıl da dalga geçiyor kurnaz tefeci, zalim Trump!
Miraç Yinanç: Hem Putin, hem Rusya, hem Çin, hem ABD’nin siyonizmin hizmetinde olduğunu söylediniz. Bunu açar mısınız?
Serdar Arseven: Evet, böyle. Rusya’daki ve Çin’deki siyonizm etkinliği, ABD’dekinden hiç de az değildir. Sadece oralar için değil, mesela Macaristan için de bu böyledir. Biliyorsunuz, soykırım devam ederken en büyük desteklerden biri de bizim sözde müttefik dediğimiz Macaristan’dan gitmişti. Rusya ve Çin, ve hatta daha ileri gideyim, İran, küresel güçlerle çıkar işbirliği içinde olan güçler. İran’ın bir yandan Irak’ta savaşırken diğer yandan da ABD ile ne ilişkiler kurduğunu biliyoruz. Gazze’de yeni soykırım dalgası başladığında bazıları, Rusya’nın ve Çin’in bu işe sessiz kalmayacağını, sessiz kalmamanın, müdahale etmemenin bu ülkelerin çıkarına olduğunu söylüyordu. Gördük ki, onlar da soykırıma hiçbir şekilde müdahale etmemeyi, sadece birkaç lafla eleştirmeyi çıkarlarına uygun buldular. Çin, ekonomik bakımdan büyük gelişmeler sağladı. Ama bunun sistemini büyük ölçüde kapitalizme entegre ederek yapabildi. ABD’yi yöneten küresel tefecilik sistemi, Çin ekonomisini de yönetiyor. Pandemi denilen plandeminin Çin’den başlatılması ve bütün dünyayı kısa sürede teslim alması çok manidar bir misaldir. Trump, ilk iktidarı döneminde plandeminin nasıl bir tezgah olduğunu gördü. Ufak ufak ekonominin çarklarının durdurulmasına karşı çıktı. Ama hemen koronavirüs bulaştırılarak ikaz edildi. İngiltere’nin o zamanki başbakanı Çankırı Boris Johnson da plandemi yüzünden ekonominin durdurulmasına karşı çıktığı an koronaya yakalandı. Ve eş zamanlı olarak İngiltere kraliçesine de şatosunda koronavirüs bulaştırıldı. Söylemek istediğim, dünyada büyük denilen farklı devletler varmış gibi görünüyor ama hepsi siyonizme, aslında daha doğrusu siyonizmi sapkın, teolojik anlayışları için bir araç olarak gören evanjelizme hizmet ediyor. ABD’de ülkenin neredeyse her şeyine hakim durumda 60 milyon evanjelist var. Trump’ın ya da bir başkasının seçildim diye bu güce ve bu duruma karşı çıkacak imkanı yok. Bunu yaparlarsa kendi ayaklarına sıkmış olurlar.
Miraç Yinanç: Bu gelişmelerin bizi birinci dereceden ilgilendiren tarafı elbette Suriye meselesi. Suriye’de zalim Esad devrildi. Türkiye’yi ziyaret eden Ahmed Şara, Colani başa geçti. Bizdeki iktidar bunun Türkiye’ye fırsatlar penceresi açtığını söylüyor. Öte yandan da Trump’ın kabinedeki bazı isimleriyle birlikte yaptığı abuk sabuk açıklamalar var. Bu durumda Suriye’de bizi neler bekler dersiniz? Siz o pencerede neler görüyorsunuz?
Serdar Arseven: Türkiye, Gazze’deki soykırımı hem mutlaka karşı çıkılması ve engellenmesi gereken bir insanlık trajedisi olarak gördü, hem de İsrail’in Türkiye’yi doğrudan tehdit ettiğini açıkladı. Bu gerek sayın Cumhurbaşkanının sözlerinden, gerekse MGK bildirilerinden kamuoyuna yansıyan bir gerçek. Terörist tehdit, aslında Siyonist tehdit. Türkiye, Esad’ı ısrarla araya Putin’i de sokarak masaya çağırırken çok sürpriz bir gelişme oldu. Zalim rejim kısa sürede yıkıldı. Beklenti, Suriye’nin kuzeyindeki ABD destekli terör oluşumunun ortadan kaldırılmasıydı. Dışarıda bu gelişmeler olurken, içeride de sayın Bahçeli’nin teröristbaşı Öcalan’a, meclisteki DEM grubuna gelip silahları bırakma ve örgütü lağvetme çağrısında bulunmasıyla başlayan yeni süreç takip ediliyordu. Gelinen noktada Türkiye’de PKK terörünün gücü büyük ölçüde kırılmış durumda. Dışarıda ise Trump döneminde neler olacağı takip ediliyor. Trump, ABD askerlerini oradan çekse bile, terörist İsrail’in güvenliği, yararı için aslında alan genişletmesi için adımlar atacaktır. Bunu yapmak mecburiyetindedir. Böyle olduğunu da katil Netanyahu’nun ABD seyahatindeki tam bağlılık izhar eden halleri göstermiştir. Şurası gerçek ki, Türkiye tarihinde belki de hiç olmadığı kadar büyük tehditlerle karşı karşıyadır. Batısındaki Ege ve Batı Trakya namluları bize dönmüş silahlarla doldurulmuştur. Güneyimiz, özellikle de Kıbrıs Rum tarafı namluları Anadolu’ya dönük silahlarla doldurulmuştur. ABD üsleri bizim için her zaman büyük tehditlerdir. İran ve Rusya’nın örtülü ittifak içerisinde bulunduğu güçlerle bize büyük zararlar vermek için ellerinden geleni yapacakları bellidir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, başındaki atanmışlar aracılığıyla ABD’nin tam güdümündedir. Daha önce Suud Kralı ile Mısır’ın darbeci başkanı Sisi’yi küre etrafında toplayıp Körfez’i haraca bağlayan Trump, Suudi Arabistan’a bir 600 milyar dolarlık fatura daha kesmiştir. Her tarafından kuşatılmış olan Türkiye, ekonomik bakımdan sıkıştırılmaktadır. Bizleri gri listelere sokup çıkartanların tehditleri ensemizdedir. Bütün bunlar olurken Türkiye’deki iç çekişme, kutuplaşma hali de koyulaşmaktadır. Türkiye, fırsatlar penceresine işaret ederken Suriye ile arasındaki ilişkilerin her bakımdan geliştirilmesi sayesinde her iki ülkenin de büyük maddi kazanımlar elde edeceğine de vurgu yapmaktadır. Suriye’deki zalim Esad rejiminin yıkılması elbette milyonlarca memleket evladını sevindirmiştir. Ama alandaki güç mücadelesinin kıran kırana geçeceği de bellidir. Türkiye, geçmişte savaş meydanlarında zaferler elde etmiş, ama çoğu zaman masalarda ise yenilgilere uğramıştır.
Miraç Yinanç: Biraz karamsar görüyorum sizi?
Serdar Arseven: Karamsarlık ya da iyimserlik meselesi değil de, şartların gittikçe zorlaştığı ve tehditlerin arttığı gerçeği. Tabii zorlukların üstesinden gelmemizi sağlayacak avantajlarımız da var. Savunma alanında dün olduğumuzdan çok daha az bağımlıyız. Provokasyonlara karşı dün olduğundan çok daha uyanığız. Elimizdeki imkanlarla bugüne kadar yaptıklarımızdan daha fazla ne yapabiliriz derseniz, öncelikle şu saçma sapan kısır, ölmüşler üzerinde gelişen tartışmalara bir nokta koymalıyız. Bu ülkede yaşayan insanlar elbette farklı fikirlere sahip olacaktır. Kimileri iktidarın yaptıklarını beğenecek, kimileri ise tepki gösterecektir. Mesele görüş farklılıklarının olması değil, tarafların karşılıklı tahammülsüzlükleri meselesidir. Milli meselelerde bir araya gelememek gibi büyük bir sıkıntımız vardır. Bu konuda baş sorumluluk elbetteki milletimizden vekalet almış bulunan siyasi iktidara düşmektedir. Siyasi iktidar, içinde bulunulan durumun hassasiyetini de, risklerin büyüklüğünü de göz önünde bulundurarak mutlaka ‘kızgın demiri soğutma’ hamlelerine kaldığı yerden devam etmelidir. Ana muhalefette, kendini sadece Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden ifade etme kolaycılığından ve içerisindeki çekişmeleri örtmek için gerilimi tırmandırma yanlışından vazgeçmelidir.