Ülkemizde milyonlarca konutun yenilenmesi gerektiği söyleniyor sürekli.
Bu söz doğru ve binaların yenilenmesi gerekli tabii ki.
Tamam da mülk sahipleri, depremzedeler, binası eskimiş ve ilk sallantıda başına yıkılacak olanlar: bu binaların yenilenmesi bedelini hiç kimse ödemek istemiyor.
Yine soralım, konutlar yenilenecek de bu konutların yenilenme bedelini kim ödeyecek?
Herkes tutturmuş bir “kentsel dönüşüm”, zannedersin sihir. Başkan olacakmış da artık kapasitesine göre binlerce, onbinlerce ya da yüzbinlerce yeni konut yapacakmış.
Tamam da nasıl yapacak? Maliyeti kim karşılayacak?
Şimdi sizin 40 yıllık, kaçak, ruhsatsız, fark etmez iskânlı ya da ruhsatlı binanız 40 yaşına gelince zaten çürük. Çünkü betonarme: bir müteahhit ya da artık yerel seçimler dolayısıyla bir belediye başkan adayı çıkacak, sizin o eski konutunuz yerine size yeni bir konut verecekmiş.
Yine soruyorum. Çünkü uyanık millet bu işte bir hinlik olduğunu biliyor ama işine gelmediği için nasıl olacağı sorusunu sormuyor. Müteahhit size yapacağı ve satamayacağı dairenin parasını kimden alacak? Ne olacak da müteahhit para kazanacak? Ya da devlet, depremde binası yıkılan birinin evini hangi kaynağı kullanarak yapacak? Hazineden mi? İlave vergilerden mi?
Hani 2023 Şubat depreminde yıkılan binaların depreme karşı dayanıklılık sorumluluğunu kanun çıkaranlar 2018 yılında çıkardığı imar barışıyla maliklere bırakmamış mıydı? Ne oldu, o binaların onbinlercesi yıkılmadı mı?
Şimdi kentsel dönüşümle binası yenilenen kişilere yeniden soruyorum. Size teslim edilen konutun maliyetini kim ödedi? Hiç mi aklınıza gelmez, bu değirmenin suyu nereden?
BU TOPLUM EVİNİ YAPAMAZ HALE GELDİ!
Garanti süresi geçmiş bir beyaz eşyanızı bedava tamir ettirebilir misiniz, arabanıza çeyrek depo benzini bedava alabilir misiniz, eskimiş arabanızı bayiye götürüp para vermeden yenisini isteyebilir misiniz?
Olmuyor değil mi? Bir yerde bir yanlışlık var. Bir şey hatalı.
Bir toplumu popülizme bu kadar çok alıştırırsanız olacağı budur.
Ev, temel bir ihtiyaçtır ve binlerce yıldır evini kendi yapabilen bu toplum kendi evini yapamaz hale gelmiştir. Çünkü insanlar ev diye, tanımadıkları ve bilmedikleri insanlarla kat mülkiyeti üzerinden kurulan betonarme apartman dairelerinde köle olarak yaşamaya mahkum edilmiştir.
Konumuza yeniden dönersek, ev olmayan betonarme apartman dairelerini yenilemek için gerekli olan tek şey: gayrimenkul değer ve imar artışı ile ranta dayalı ekonomi politikalarıdır. Yani müteahhidin yapıp da satamayacağı ve vatandaşa teslim edeceği dairenin maliyetini imar artışı ile elde ettiği yeni satılabilir konutlardan elde ettiği inşaat ve imar yaklaşımıdır.
Bu ranta dayalı kentsel dönüşüm politikalarının birçok zararı bulunmaktadır.
Her şeyden önce ülkemizde siyasetin finansmanı imar rantı üzerinden sağlanmaktadır ki bu durum ciddi bir ahlaki çöküş ve yozlaşma getirmektedir.
İkincisi bu imar artışı ile toplumsal adalet bozulmaktadır. A şahsına verilen imar ve inşaat hakkı B şahsına verilmeyince haksız kazanç elde edilmektedir.
Üçüncüsü toplumun kahir ekseriyetinin bedel ödemekten kaçtığı inşaat maliyeti toplumun alıcı konumundaki diğer bireylere yüklenmektedir ki bu da fiyatları sürekli artırarak enflasyonu körüklemekte, insanların bu yükselen fiyatları karşılama imkânı olmadığı için faizli banka kredilerine yöneltmekte ve toplumun epey bir kısmı sürekli borçlandırılmaktadır.
SERVET AKTARIMI
Toplumun bir kısmı hiçbir maliyete katlanmadan servet sahibi olmakta, diğer kısmı faizli banka kredileri ve kiracılık ile boğuşmaktadır. Bu da toplumda fakirlerden zenginlere geri dönülmez bir servet aktarımına sebep olmaktadır. Bu durum gelir dağılımı bozukluğunun ötesinde daha büyük bir sıkıntı ve toplumsal infial sebebidir.
Son 20 yıldaki gayrimenkul değer ve imar artışı ile ranta dayalı betonarme inşaat politikaları sebebiyle ülkemizdeki ev sahiplilik oranı %75’ten %56.8’e kadar düşmüştür.
Betonarmeye dayalı kentleşme ve kentsel dönüşüm politikaları insanları mülksüzleştiren bir saadet zincirine dönüşmüştür. Adeta bir ponzi şeması oluşmuştur. Piramidin en üstündeki kesimler en alttaki kesimlerin hakkını gasp etmekte, bu saadet zincirinin en altında kalanlar için orta ve uzun vadede mutlak bir kayıp ve buhran kaçınılmazdır.
Son 3 yıldaki enflasyonist baskının yansıması olarak konut fiyatları ve kiralardaki artışlar toplumsal barışı dinamitlemektedir. Dolayısıyla bu konulardaki tüm düzenlemeler hatanın baştan yapılması sebebiyle hiçbir çözüm ortaya koymadan yeni sorunları doğurmaktadır. TV’lerdeki haberler bize binlerce vatandaşın ev sahibi ve kiracı olarak nasıl bir kavga içerisinde olduğunu göstermektedir.
Mevcut argümanlar içerisinde paradigma değişikliği yapmadan yapılacak her türlü düzenleme yeni sorunlar doğuracaktır. Bu ülkeye herkese yetecek kadar betonarme apartman yapsanız sorun yine çözülemeyecektir. Çünkü yeni yapılan konutlara zenginler para kazandıran gayrimenkul ve kira getirisi olan mülk olarak sahip olmakta, fakirler de bu mülklerde kiracı olarak hayatlarını sürdürmeye çalışarak sürünmektedirler.
Toparlar isek: çözüm öze dönüştedir, geleneğimizi ve kavramlarımızı yeniden ihya etmektedir, bunun için toplumsal bir mutabakata ihtiyaç vardır. Toplumumuz elinin emeğiyle geçinmeye razı olmalıdır. Kiracılık bir insan hakkı ihlalidir. Anadolu toprakları bu toplumun tamamına yetecek ve geçimini sağlayacak kadar geniş ve güzeldir.
EV YAPMAK KOLAYLAŞTIRILMALIDIR!
Ülkemizi yönetenler, toplumun geçimini kolaylaştıracak düzenlemeler yapmalıdır. Evin ticari bir mal olmaktan çıkarılması gereklidir. Ev yapmak kolaylaştırılmalıdır. İnsanların kendine müstakil ev yapabileceği düzenlenmiş arsalar satışa ve paraya konu edilmeden verilmelidir. Doğal malzemelerin ve geleneksel tekniğin toplumda yeniden yaşama kazandırılacağı eğitimler, düzenlemeler ve çalışmalar yapılmalıdır. İnsanların tarihi kentlere ve kırsal alanlara göçünü sağlayacak kültürel, sosyolojik, ekonomik düzenlemeler yapılmalıdır. Kentlilerin kırsala ve tarihi kentlere göçü esnasında kentin kötülüklerini bu alanlara taşımasına engel olunmalıdır. Betonarmenin, teknolojik ve finansal süreçlerin konut inşa süreçlerinde ağırlığının olabildiğince azaltılması ve sonlandırılması gereklidir. Eğitim sisteminin tüm aşamaları bu duruma göre yeniden yapılandırılmalı ve özellikle insanların meslek sahibi olabileceği bir eğitim modeline dönülmelidir.
Ev, temel bir ihtiyaçtır ve adam olan evini kendi yapar, Ev dediğin, taştan, topraktan, ağaçtan olur. Basittir, kolaydır, sadedir. Müstakildir. Geçim mekânıdır. Ev kurmak için, evlenmek için, yurt tutmak ve barınmak için bankaya, müteahhide, TOKİ’ye ihtiyaç yoktur. Ki bu toplum binlerce yıldır evini kendi yapmış, yurt tutmuş, bastığı toprağı vatan edinmiştir.