ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in, Türkiye ziyaretine ilişkin açıklamalarda bulunan Yeniden Refah Partisi Başkan Vekili Prof. Dr. Aydal, ziyaretin perde arkasında PKK’nın affı ve SDG’nin meşrulaştırılması planlarının yattığını belirtti.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Vekili ve ARGE’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Aydal, ABD’nin Türkiye üzerindeki sinsi planlarına dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu.
Aydal, ABD’nin bu girişimlerinin Türkiye’yi parçalamaya yönelik sinsi bir planın parçası olduğunu da ifade etti.
“Büyük Ortadoğu Projesi’nin Bir Parçası”
Prof. Dr. Doğan Aydal’ın açıklaması şöyle:
“ABD-BİDEN yönetimi Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Türkiye ziyaretinin PKK ile bağlantılı olduğu kamuoyuna yansıyan bilgiler arasındadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti-Hükümeti bu konuya çok dikkat edilmelidir! Özellikle son zamanlarda “Öcalan’a af”, “PKK’ya af” cümlelerinin tesadüf olmadığı, ABD arka odalarında pişirilen yemeğin kokuları olduğu bilinmektedir.
PKK, 27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis köyünde resmen kurulan ve Türkiye’ye karşı ilk önemli eylemini 1984 yılında Siirt Eruh’ta gerçekleştiren bir terör örgütüdür. İlk kurulduğu yıllarda kendini Marksist, Leninist olarak tanımlasa da daha sonra karakter ve hedef değiştirmiştir.
PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan ilk ülke 1984 yılında İsveç’tir ve bu kararları Olaf Palm cinayeti ile sonuçlanmış, PKK cani yüzünü göstermekte gecikmemiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı, Ekim 1997’de PKK’yı yabancı terör örgütü ilan etmiş, ayrıca ABD, Dışişleri Bakanlığı 2003’te yaptığı açıklamada, PKK’nın her ne isim altında olursa olsun terör örgütü olarak kabul edildiğini açıklamıştır. AB ise PKK’ya 2002 yılından itibaren terör örgütleri listesinde yer vermiştir. Duran Kalkan ve Cemil Bayık, 2014 yılında PKK’nın terör listesinden çıkarılması için Avrupa Adalet Divanı’na başvurmuşsa da, Adalet Divanı PKK’nın AB Konseyi’nin terör örgütü listesinde tutulması gerektiğine hükmetti ve başvuruyu reddetmiştir.
Benzer şekilde İngiltere, Japonya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kazakistan PKK’yı terör örgütü olarak ilan eden diğer önemli ülkelerdir.
PKK’ın terör olarak ilan edilmiş olması, özellikle ABD’nin Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’deki hareketlerini çok kısıtlamıştır. Bu sebeple yeni teknikler aranmış ve PYD, 17 Ekim 2003’te PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan verdiği talimatlar ve PKK 8. Kongresi’nde; ‘Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de de yeni isimlerle örgütlenmelere gidilmesi’ yönünde kararlar alınarak kurulmuştur.
2011’de Suriye’de iç savaş başladığı zaman PYD’de de 2012’de Halk Savunma Birlikleri (YPG) adı altında silahlı örgütünü oluşturduğunu duyurmuştur.
Planının ikinci safhasına geçen ABD ve Batı güçleri PYD-YPG’nin yıldızlarını parlatmaya başlatacak yeni bir yol bulmuşlardır; İŞİD_DAEŞ. Nisan 2013 yılında nereden geldiği olmayan birçok terörist İŞİD adı altında biraraya gelip kafa kesmeye başlamış, ABD ve Batı ülkelerinin nefretini uyandıracak birçok faaliyette bulunmuşlardır. Hiçbir temel örgüt bağlantısı bulunmayan bu grup çok kısa sürede Suriye ve Irak içinde önemli büyüklükteki toprakları işgal etmiştir. Bu karışıklıktan istifade eden PYD, Ocak 2014’te de Ayn El Arap (Kobani), Kamışlı ve Afrin’de özerklik ilan etmiştir. İŞİD, her nasılsa, Ayn El Arap-Kobani’ye saldırısına kadar PYD-YPG’nin bulunduğu bölgeler dışında, her yere ve her örgüte saldırmıştır.
Kobani olayının da bir kurgu olduğu çok net görülmektedir. IŞİD’in Kobani bölgesine saldırmasını bahane eden ABD_Barack Obama yönetimi, YPG- PYD’ye havadan tonlarca ve karadan, binlerce kamyon silah göndermenin, ABD-AB-NATO nezninde kabul edilebilir yolunu bulmuştur. Hatta, her türlü itiraza rağmen, Türkiye’de ikna edilerek Iraklı peşmergelerin lahmacun-kebap ziyafetiyle Türkiye üzerinden Kobani’ye, YPG’ye yardım için getirilmesi sağlanmıştır.
Bütün bu olaylar sonunda, YPG-PYD, Cihadcı-kafa kesen olarak kendi seçmenlerine tanıttıkları IŞİD’i yenen-yok eden, özgürlük isteyen Kürtler olarak takdim edilmiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın o dönemki sözcüsü Marie Harf, PYD’yi “terör örgütü olarak görmediklerini” açıkladı. Planlarına devam eden ABD, Temmuz 2017’de Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsünün yıllık güvenlik toplantısında, Türkiye’nin, terör örgütü PKK ile ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye “isim değiştirme” tavsiyesinde bulunduklarını açıkladı. Bunun üzerine örgüt, bünyesine sınırlı sayıda Arap, Süryani, Türkmen alarak adını “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) olarak değiştirdiğini belirtmiştir.
Aklanan paklanan SDG-YPG batı gözünde artık demokratik bir güç olmuş ve kabullenilmiştir. Suriye’nin parçalanmasından sonra bu bölge ayrı bir Devlet olarak ilan edilebilir duruma da gelmiştir. Ancak bu karar, ABD, AB ve İsrail için kısa dönemli bir çözüm olur. ABD, AB ve NATO başta olmak üzere birçok ülke tarafından terör örgütü olarak adlandırdıkları PKK’nın zaferi gibi de gözükeceğinden, bu durum Batılı güçlerin uzun vadeli hesaplarına uygun düşmemektedir. Sıra, terör örgütü olarak ilan ettikleri PKK’nın geçici olarak bir şekilde pasifize edilmesine-zahiri olarak eritilmesine gelmiştir.
Bu kadar planı makul bir zaman aralığına yayan batılı Siyonist güçlerin aşağıdaki planı uygulayacağı düşünülmektedir. Önce terör örgütü olarak tanımladıkları PKK, Türkiye tarafından affedilecek, silah bıraktırılarak, başta Doğu ve Güneydoğu bölgeleri olmak üzere Türkiye’ye dönmeleri sağlanacaktır. Bu arada Suriye Kuzeyi ve Irak Kuzeyinin Türkiye ile Federe bir ülke olması da Batı güçleri tarafından ballandırılarak tavsiye edilebilir. Zaman içinde Türkiye’ye yerleşen sahada tecrübeli PKK’lıların Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtleri yeni baştan organize etmeleri çok zor olmayacaktır. Orta vadede, Suriye kuzeyi, Irak kuzeyi ve Doğu-Güneydoğu bölgemiz birlikte hareket etme kararı alıp bir Kürt Devleti kurma hazırlıkları yapıp ayrılabilirler. Bu yönde Batılı ve Siyonist güçlerin desteklerini alacakları da gün gibi gözükmektedir. Sonrası İran’ın Kürt bölgesini kurmayı tasarladıkları birliklerine katmaya gelmiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir parçası esasında bu değil midir?
Ben Siyonist bir hücrenin, ABD, AB derin Devletinin bir mensubu olsam bu yolu tavsiye ederdim. Benim düşündüğümü Batıdaki Enstitülerin çoktan düşündüklerinden de hiç şüphem yoktur. Blinken’ın ziyareti de bu çerçeve de değerlendirilmelidir. Bir muhalefet partisi olarak görevimiz mevcut Hükümeti ve destekçilerini uyarmaktır. Bazen iyi niyetlide olsa olsa yapılacak yanlışların Türkiye’ye çok büyük bedeller ödeteceği görülmektedir.”