Erzincan İliç’te meydana gelen korkunç altın madeni faciasıyla ilgili “Kimler sorumlu?” tartışması sürerken, Gazeteci Yazar Serdar Arseven konunun bambaşka bir yönüne işaret etti:
“Bunca ikazda bulunulmuş, bunca bağıran çağıran olmuş… Medyamız ise tam mânâsıyla uyumuş. Uyumuş çünkü, bir iddia gündeme geldiğinde bu ‘Bizim partiye yarar mı yaramaz mı?” diye bakılıyor. Üstelik medyada uzmanlaşma kalmadı. Uzman muhabir kalmadı. Bir enerji muhabiri yok, bir eğitim muhabiri yok. Medya kuruluşları elemana yatırım yapmıyor, kaliteye yatırım yapmıyor. Ajans’tan kopyala yapıştır!”
Arseven’in Milat’ta yer alan yazısı şöyle:
Erzincan’ın iliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen facia.
Kayıp madencilerimiz…
Hepimizi yasa boğan bir olay.
Kimin ne kadar ihmali var, bu büyük facia neden oldu, tahribatı ne kadar?
Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç, 4 Cumhuriyet savcısının bu konuları araştırmak, soruşturmak için görevlendirildiğini açıkladı.
Bakalım, oradan hangi sonuçlar çıkacak?
Ortalıktaki iddiaların ne kadarı doğrudur, ne kadarı değildir, şu aşamada yorumda bulunmak doğru olmaz.
Madem ki hukuk devletinde yaşıyoruz, yargıya güvenmekten başka bir yol , başka bir çare yok.
Bu vesileyle kamuoyunun gündemine gelen konulardan biri de, “küresel madencilik şirketleri” ve gerçek amaçları meselesi, malûm.
x
Bu konularda büyük tedirginlik var, bunca acı tecrübeyi yaşamış bir milletin evlâtları, elbette tedirgin olur.
Yerlilik ve millilik her alanda, yüzde yüz!
Olması gereken, olması arzu edilen.
MEDYAMIZIN DURUMU!
“Bağımlılık” durumu varsa, hangi alanda olursa olsun, kötüdür.
Benim alanım, medyada, bağımlılık ilişkisi var maalesef.
Dünyadaki haber akışı, büyük ölçüde “küresel medya şirketleri” tarafından sağlanıyor.
Yurt dışındaki muhabirlerimizin yaptığı da, genellikle oralardan çeviriler oluyor!
Oysa biz…
Biz yetiştirmeliyiz.
Biz büyük olmalıyız.
Ne yazık ki, işlerimizi usulüne göre yapmıyoruz.
Alanı yabancılarla, fondaşlara bırakıyoruz!
Bir büyük medya holdinginin, “merkez medya” denilen yerin önemli şahıslarından birine, “Sizin uzman enerji muhabiriniz kim?” diye sorduğumda, “Öyle bir muhabirimiz yok!” karşılığını almıştım.
Dünyada enerji savaşları var, enerji kavgasından dolayı dünya savaşları yaşıyoruz ama “enerji alanı” böylesine ihmal ediliyor!
Burası Türkiye, ateş çemberinin tam ortasındaki ülke, enerji kavgalarının merkezinde, süper güçlerin hedefinde…
Türkiye’nin enerji için ödediği altından kalkılamaz bedelleri büyük ölçüde azaltacağı söylenen atılımlarından bahsediliyor; büyük petrol, doğalgaz kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasının uzun süre almayacağı öne sürülüyor.
Bizler de ümitleniyoruz ama, koskoca medyamızda doğru dürüst enerji muhabiri yok, enerji yazarı varsa da, kıymetleri yok.
Ekran müdavimi “her konu” muhabbetçilerinin yarısı kadar ilgi görmüyor az sayıdaki enerji yazarı.
Bir hatıramı nakledeyim tam da burada:
Norveç programı vardı uzun yıllar evvel.
Sayın Erdoğan o zaman Başbakan.
Biz de, programı takip ediyoruz.
Otelin bir kenarında Türkiye’den haberlere göz gezdirirken, 60 yaşlarında bir yabancı geliyor yanımıza.
İngilizce selam veriyor ve “Türk basınındansınız değil mi?” diye soruyor.
“Evet” diyor ve yanımdaki koltuğa buyur ediyorum.
BBC Muhabiri’ymiş Beyefendi.
Ulaştırma Muhabiriymiş…
Ulaştırma sahasının, “gemi-deniz ulaşımı” kısmıyla ilgileniyormuş sadece.
Bu alanda uzmanlaşmış, 40 yıldır sadece bu alanda çalışıyormuş.
Londra’dan geliş sebebini izah ederken, “Sizin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da burada. Norveç ile Türkiye arasında gemi-denizcilik alanında anlaşmalar imzalanacak, iki ülke arasındaki ilişkiler bu alanda da geliştirilecek. Biz de bunlara takip edeceğiz!” demez mi?
“Ne varmış bunda?” demeyin sakın.
Bizim için “uzman” ulaştırma muhabiri çalıştırmak çok lüks iken, 40 yıllık “gemi-deniz ulaşımı muhabirini” göndermiş adamlar.
Deniz, hava, kara ulaştırması alanında ayrı ayrı uzman muhabirler yetiştirmek ve bunları her yere göndermek….
Biz bu noktaya ne kadar uzağız değil mi?
En çok eğitim eksikliğinden, eğitim müfredatının yanlışlığından vesaire şikâyet ederiz ama merkez medya organları denilen çok paralı, muazzam imkânlı yerlerde bile bu alanda bile istihdam yok gibidir.
Sağlık muhabirleri vardı gençliğimizde, şimdi de bazı yerlerde var gibiler ama her işe gönderiliyorlar.
Alanlarında uzmanlaşmaları pek mümkün değil.
Düşünün sağlık alanı; insan sağlığı, toplum sağlığı, ülke sağlığı.
X
Erzincan İliç’teki maden faciasına dönecek ve konumuza bağlayacak olursak…
Gördük ki, oranın arz ettiği tehlikeler hakkında, ama doğru, ama yanlış, ama gerçekçi, ama abartı, birçok ikaz gündeme gelmiş…
Bazıları, sürekli olarak bu konuya gündeme getirmeye çalışmış…
Ama, medyamız bu meseleye fazla ilgi göstermemiş…
Çevrecilik adına faaliyet gösterip son derece “zararlı” işler yapanlar var elbet.
Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen güçlerin uzantıları da var.
Bununla birlikte, ikazları yerinde olanlar, kulak verilmesi gerekenler de yok mudur?
Vardır ya da yoksa yoktur…
Bir söylemin, iddianın hangi amaçlara hizmet ettiğini anlamak için de, uzmanlık gerekmez mi?
Mesela…
Erzincan İliç’teki altın madeni sahasına dair iddialar gündeme getirildiğinde, medya gruplarımızın hemen uzman muhabirlerini alana göndermeleri, oralarda ciddi araştırmalar yaptırtmaları ve durumu net bir şekilde ortaya koyma çabasına girmeleri gerekmez miydi?
Ama dedim ya, uzman muhabirler istihdam edilmiyor ki gönderilsinler?
Her şey “Ajanslardan geliyor nasılsa! Copy-Paste, Okey!” kolaycılığı medyayı sarmış.
Herkes siyasetteki taraflardan birinin yanındaki yerini alıyor ve dünyaya oradan bakıyor, o gözlükle bakıyor.
Oysa, gazeteci, gerçeğin, yalnızca gerçeğin peşinde olmalıdır.
Bu da yetmez; hangi alanda çalışacaksa, o alanla ilgili uzmanlığa, derinliğe, tecrübeye sahip olmalıdır.
Medya müesseseleri de uzmanlaşmayı desteklemelidir.
Bizim medyada durum hiç de böyle değil maalesef.
Bazı medya kuruluşları ekonomik zorluklardan dolayı ayakta kalabilme mücadelesi veriyor…
Bazıları da, çok varlıklı oldukları, geniş imkânlara sahip oldukları halde işin kolayına, ucuzuna kaçıyor.
Bu durumun neticesi olarak da…
Bir konu, üzerinde çalışan kişiler, sivil toplum örgütleri tarafından şu veya bu niyetlerde gündeme getirilmeye çalışıldığında…
Pek oralı olunmuyor…
Konulara, “Bu tartışmalar bizim tuttuğumuz siyasi partinin yararına mı, zararına mı?” gözlüğüyle bakılıyor genellikle.
Oysa…
İşlerini en iyi yapanlar, “Ülkemizi hedef alan tezgâhlar var” diyenler, tehlikelere dikkat çekenler olmalı.
Uzmanlığa, liyakate en fazla kıymet verenler, yatırım yapanlar onlar olmalı.
Hedefleri de sadece ve sadece gerçek bilgilere ulaşmak ve kamuoyunu sağlıklı bir şekilde bilgilendirmek olmalı.
Olmalı ki…
İzler birbirinden ayırt edilebilsin!