Abdülhamid Han’ı Anlamak Her Şeyi Anlamak Olacaktır

Yayınlama: 12.02.2025
A+
A-

Miladı takvime göre geçtiğimiz 10 Şubat günü vefatının sene-i devriyesinde hayırla yadettiğimiz merhum padişah Abdulhamid Han hazretleri bizlere bir yalanın nesiller boyu sürmeyeceğini gösteren en önemli delildir.

Kendisini türlü desiselerle 33 yıllık adaletle hükmettiği tahtından indiren güruhun devamı olan zihniyetin propagandasıyla, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren cahil,vesveseli bir padişah olarak gösterenlerin yalanı aşikar olmuş, yalanların kesafeti sebebiyle tam manasıyla anlaşılmasa da aziz milletimiz merhum padişah Abdulhamid Han’ın deha derecesinde bir akla sahip olup her ne yaptıysa devleti ve milleti için yaptığının farkına varmıştır.John Haslep bu durumu şu sözlerle açıklamaktadır.’ O asla cani ve zalim bir adam değildi. Tarih bir gün O’nun daima milletinin saadeti için çalıştığını söylecektir’. Kendisiyle arası iyi olmayan İngiltere sefiri Nikola Okonor teşrifat-ı umumiye nazırı Galip Paşa’ya:’ Padişah’ın devam-ı ömrüne dua etmek hem millet-i Osmaniyye’nin hem Avrupa milletlerinin uhdesine müterettib bulunduğunu, çünkü harb-i umumi vukuuna ancak onun mani olduğunu’ söyleyerek Abdülhamid Han hazretlerinin nasıl bir yönetici olduğunu düşmanı olmasına rağmen dile getirmiştir.Akabinde kendisine zalim diyenlere cevap vermek gerekirse fevkalede ahlaklı ve vicdan muhasebesine sahip olan Abdülhamid Han, kimsenin rızkına mani olmamak için öylesine bir hassasiyet göstermiştir ki, çoğu can düşmanı olan sürgünlere bile rahatça yaşayabileceği maaşlar bağlamıştır.Hatta bunlardan biri olan Midhat Paşa’nın cebine Taif’e sürgün giderken beşyüz altın koymuştur.

Korkak diyerek iftira atılan Abdülhamid Han’a Ermeniler, Yıldız’daki Hamidiye Cami-i Şerifi’nde bir Cuma namazı çıkışında bombalı bir suikast tertip etmişlerdir. Oraya getirilip yol kenarına bırakılan bir arabada müthiş infilak husule gelmiş, padişah namaz çıkışı cami-i şerifin merdivenlerinde Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile mutad harici ayaküstü üç beş dakikalık bir görüşme sebebiyle vaki gecikme sayesinde mutlak bir ölümden kurtulmuştur. Üçü asker olmak üzere 26 şehid olduğu ve 58 kişinin de yaralandığı bu müthiş suikast esnasında hiçbir telaşa kapılmadan gür sedasıyla: ’KORKMAYINIZ,KORKMAYINIZ!’ diye bağıran, sonra da ‘Herkes yerinde dursun!’ diyerek gayet vakur bir surette arabasına binen Padişah’ın, bu arada sağa sola kaçışanlar, kılıcını düşüren yaverler gözünden kaçmamış ve bunlarla ilgili olarak da sağa sola talimatlar yağdırarak arabasına binmiş, dizginleri eline alarak ecnebi sefirlerin: ‘Viva Sultan!’ avazeleri ve alkışları arasında sarayına avdet etmiş olması atılan korkak iftirasına cevap olarak yeterlidir. Siyasi dehasına örnek olarak birçok olay anlatılabilecekken sadece kiliseler meselesi bile Abdülhamid Han hazretlerinin zekasını bizlere göstermeye yetecektir.

Bulgarlar, öteden beri Ortodoks mezhebine mensup bulunduklarından kiliseleri, rum papazların idaresindeydi. Bulgarlar’dan papaz yoktu. Merhum Padişah, onlar arasında bu kiliselerin paylaşılamaması sebebiyle tabir yerindeyse kedi-köpek nevinden daimi bir surette birbirleriyle kavga etmelerini icab ettiren bir ihtilaf ihdas etmişti. Önce Bulgarlar’dan papaz yetişmesini teşvik ve bu hususta kendilerine destek olmuş, bir müddet sonra ortaya Bulgar asıllı papazlar çıkınca, bunlar kiliseleri rum asıllı papazlarla paylaşamaz olmuşlardı. Esasen bir çok yerleşim mıntıkasında hem Yunanlı hem de Bulgar asıllı insanlar müştereken oturmaktaydılar. Bu ihtilaf sebebiyle her iki topluluk da, İmparatorluğa başvuruyor ve bir nevi boncuk usulüyle oyalanıyordu. Bu ihtilaf devam ederken Bulgarlar için aynen Rum Patrikhanesi’ne benzer ‘Eksarhlık’ ihdas edilmiş ve buna Balat’taki Rum Patrikhanesi’nin önünde bir arazi seçilerek bir merkez tesis edilmiştir. Bugün hala ayakta duran bu kilise, Türkiye’nin ilk prefabrik eseridir. Sultan Abdülhamid Han, bunu Berlin’de hazırlatmış sonra İstanbul’a getirip bugünkü yerine bir gecede monte ettirmiştir. Sabahleyin gözlerini açan Rum papazlar karşılarında yeni bir kilise görmekle hayrete düşmüşler, bunun kendilerine rakip Bulgar kiliselerinin bağlı bulunduğu merkez olduğunu anlamakla dehşete düşmüşlerdir. Bu ihtilafa bilerek son vermeyerek yıllarca denge siyaseti güden Abdülhamid Han’ı hal ettiren İttihat ve Terakki fırkası Meşrutiyet’in ilanından sonra ‘Kiliseler Kanunu’ çıkarmış ve hükümet kilisesi bulunmayan unsurlara, maliyenin vereceği tahsisat ile mabed yapmayı deruhte eyledi maddesini de eklemiştir.

Açıklamak gerekirse herhangi bir kasabada Rum, Bulgar ve Sırp ekalliyetleri mevcud olduğu halde yalnız bir kilise var ise ve bu da Rumlara aid ise , orada masrafı devletin hazinesinden çıkmak üzere hem Bulgarlar’a hem de Sırplar’a kilise inşa edilecekti.İşte bu suretle akalliyetler birbiriyle uğraşmaktan vazgeçerek ‘İttihad-ı Anasır’ terkibini tahakkuk ettirdiler. Fakat bu İttihad-ı Anasır kimlere karşı yapılıyordu, biliyor musunuz? Biz Türklere…Hatta Abdülhamid Han hazretleri ‘Kiliseler Kanunu’ meriyyet mevkine girdiği sırada ‘Hakan-ı Mahlu’ Selanik’te Alatini köşkünde hapsedilmişti. Yanında bulunanlardan, mezkur kanunun metni hakkında malumat almak istemiş akabinde Abdülhamid Han kendisine verilen izahatı dinlerken yukarıda bahsettiğimiz maddeye sıra gelince: ‘ Eyvah, Rumeli elden gitti!’ demiştir. Sonrasında yaşanan Balkan Savaşlarını hepimiz biliyoruz. İşte siyaset, işte deha, işte merhum Abdülhamid Han. Kendisini tahtan indirenlere benden sonra bu devleti on yıl yönetirseniz yüzyıl yönettik sayın diyecek kadar geleceği görebilen bir padişah Abdülhamid Han. Yaşadığı devirde bile zamanın büyük alimlerinin, şahsiyetlerinin kendisine muhalif olduğu, kendisini anlamadığı Nihal Atsız’ın tabiriyle GÖKSULTAN Abdülhamid Han. Vefat yıldönümü vesilesiyle okyanusta bir katre mesabesinde kendisinden bahsetmeye çalıştığımız ULU HAKAN SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’ı anlamak merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in kelamıyla her şeyi anlamak olacaktır. Yüce Alah makamını ali eylesin.

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.