Kefil, bir alacak borç ilişkisinde alacaklıya karşı borçlunun borcunu yerine getirmemesi halinde sorumlu olan kişidir. Biraz daha güncel anlatımla borçlu borcunu ödemezse ben öderim, diyen kişidir. Dolayısıyla kefillik beyanı ile, alacaklı, borçlu ve kefilin dahil olduğu bir sözleşme oluşmaktadır. Her sözleşme gibi kefillik sözleşmesinin kuralları yasalarımızda belirlenmiştir.
Kefalet sözleşmesi düzenlenirken kişi sözleşmede sadece kefil olarak görünüyorsa, adi kefalette olduğu gibi alacaklı olan taraf önce borçluya kanuni takip yapmak zorundadır. Takipten sonra borç ödenmemişse, o zaman kefile başvurulabilir. Fakat verilen kefalette “müşterek borçlu müteselsil kefil” ibaresi var ise; bu müteselsil kefillikte alacaklı isterse asıl borçluya gitmeden de kefile takip yapabilmektedir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 584. Maddesi, kefil oldukları sırada evli olan kişiler için sınırlama getirerek, bu kişilerin yaptığı kefalet sözleşmesinin geçerliliğini eşlerinin yazılı rızası olmasına bağlamıştır. Çok tartışılan bu düzenleme, evlilik mal rejimi gereğince getirilmiştir. Evlilik içinde edinilen mallarda her iki eşin de hakları vardır. Eşler kendi yaşamlarına ilişkin borçlanmaların rizikolarını evlilik gereğince üstlenmişlerdir. Ancak başkalarının borçlarını üstlenme anlamına gelen üçüncü kişilere kefil olmak, evlilik kurumu içinde mal ve hakları zarar görebilecek diğer eşin iznine tabi olmalıdır.
Kanundaki bu düzenleme, evlilik birliğinin korunması için büyük öneme sahip olmasına rağmen ticari hayatın olumsuz gelişmesine neden olacak niteliktedir. Bu sebeple bu konuda önemli istisnalar getirilmiştir.
Bu kapsamda ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletlerde diğer eşin rızası gerekmez.Aynı şekilde mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletlerde de diğer eşin rızası gerekmez.
Yine eşlerin boşanma kararı olmaksızın mahkemeden ayrılık kararı almış olmaları halinde kefil olmak için eşin rızası aranmaz. Ayrıca yasa gereğince ayrı yaşama hakkının doğması halinde de eşin rızası aranmaz. Evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri yararına mahkemece nafakaya hükmedilmesi, evlilik birliği sona ermemiş olsa bile boşanma davası açılmış ve davanın görülmekte olması halleri ayrı yaşama hakkını doğuran yasal nedenlerdir.
Eşin rızası alındıktan sonra gerçekleşen kefalet sözleşmelerinde kefilin sorumluluğunu ağırlaştırmayan değişiklikler ise, artık eşin rızasına tabi değildir. Çünkü eşinin daha çok borca kefil olmasına rıza gösteren eşin, borcun azalmasına izin vereceği açıktır. Ancak eş kefalet sözleşmesi gerçekleştikten sonra, diğer eşten yeni rıza almadan kefil olduğu miktarı artıramaz, kefilliğini müteselsil kefalet haline dönüştüremez.