Müzik, insanlık tarihinin en kadim ifade biçimlerinden biri. İnsanın duygularını, düşüncelerini, acılarını ve sevinçlerini anlatmanın en etkileyici yolu. Ancak, müziğin bu büyülü dünyasında zamanla bir şeyler değişti. Peki, bu değişim bize ne anlatıyor?
Eskiden bir şarkı dinlediğimizde, o melodinin içinde bir hayat hikayesi, bir acı, bir mutluluk, bir özlem bulurduk. Sözler ruhumuza işleyen bir şiirdi adeta. Besteciler ve söz yazarları, içlerinden gelen duyguları, yaşadıkları toplumun gerçeklerini, aşkı, hüznü, umudu ve hayal kırıklıklarını kelimelere dökerdi. O şarkılar, dinleyenlerin yüreklerine dokunur, onları bir yolculuğa çıkarırdı. Ferdi Tayfur’un yada Cengiz Kurtoğlu’nun bir şarkısında hüzünle kavrulurken, Neşet Ertaş’ın bağlaması içimizi dağlar, Barış Manço’nun dizelerinde geçmişin naifliğiyle gülümserdik. Çünkü o şarkılar bir hayatın içinden çıkardı. Yaşanmışlık vardı, samimiyet vardı. Müziğin sadece kulağa değil, kalbe de hitap ettiği bir dönem vardı.
Bugün ise işler değişti. Popüler kültürün etkisi altında, hızlı tüketime uygun, kısa sürede unutulacak şarkılar üretiliyor. Şarkı sözleri, derin anlamlar taşımaktan çok, basit ve tekrara dayalı olabiliyor. Elbette, bu durumun arkasında dijitalleşme, sosyal medyanın yükselişi ve tüketici alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörler var. Ancak, bu değişim, müziğin ruhunu kaybetmesine neden oluyor.
Artık şarkılar hızlı tüketilen, sosyal medyada birkaç saniyelik akımlara hizmet eden içeriklere dönüştü. Sözler anlamsız, melodiler birbirine benzer, duygu ise neredeyse yok. Eskiden bir şarkı yıllarca dinlenirken, şimdi en popüler şarkılar bile birkaç hafta içinde unutuluyor. Çünkü amaç artık sanat değil, izlenme sayısı ve kazanç. Müziğin ruhu yerini ticari kaygılara bıraktı. Artık bir şarkının başarısı, duygulara hitap etmesiyle değil, kaç milyon dinlendiğiyle ölçülüyor. Şarkılar, sanattan çok bir pazarlama ürünü gibi hazırlanıyor. Sosyal medya trendlerine uygun, algoritmaların seveceği formüllerle yazılan sözler, kısa sürede tüketilmek üzere üretiliyor. Eskiden bir şarkı yıllarca dinlenirken, şimdi bir hit parça birkaç hafta içinde unutulup gidiyor.
Elbette hâlâ güzel şarkılar yapan hâlâ duygularını notalara döken, şarkılarını ruhuyla besleyen sanatçılar var ama onların sesi, bu koca endüstrinin gürültüsü içinde kayboluyor. Çünkü müzik sektörü, sanatı değil, satış rakamlarını önemsiyor. Ama müzik bu kadar basit bir şey olmamalı. Müzik, geçmişi hatırlatan bir ezgi, içimize dokunan bir söz, bizi biz yapan bir melodidir. Belki de sorun sadece müzik sektöründe değil, biz dinleyicilerde de. Daha fazla hissettiren şarkılara kulak vermezsek, gerçek müzik hep arka planda kalacak.
O yüzden kendimize sormalıyız: Biz gerçekten müzik mi dinliyoruz, yoksa sadece gürültüye mi alıştık?